yirmi beş haziran iki bin on yedi
sayıklamalar
---
"Bu bir
yansıma!" diye bağırdı Sophos en tiz sesiyle.
Ne fark eder? Bu daha aşina, daha benden. Her zaman
gördüğüm gölgenin ta kendisi. Bu bana yeterken daha fazlasını istemek niye?
Tekrar bağırdı Sophos: " Bu bir yansıma!"
Bende göz tembelliği var biliyorsun. Bakamam güneşin
parlak halelerine. Gölgenin serinliğini de karanlığını da seviyorum ben.
Sophos bağırmaya devam ediyordu: "Bu bir
yansıma!"
Kalbim ile aklım arasındaki mesafeyi bile
kestiremezken bütün evreni görmemi istiyorsun ama niye? Baharda açan papatya
kadar mutlu etmiyor beni Marstaki yaşam ihtimali.
Sophos vazgeçmiyordu. Çünkü Sophos'tu. Ama ben de
vazgeçmiyordum.
Güneşi görmek için mağaradan çıkman gerekti Sophos ve
artık seni bu güvenli mağara tatmin etmiyor. Önce güneşi gördün, sonra
yıldızları ve unuttun her gece bu loş mağarada anlatılan masalları. O masallar
ki bu mağarada bizi var eden hislerimizdir. Eskiden mağaraya süzülen ışığın
bizim için anlamı büyüktü. Hem ısınır hem gölgelere anlam yüklerdik. Şimdi sen
daha fazlasını isteyecektin. Onu görmek ona dokunmak hatta zapt etmek. Daha
sonra su uçsuz bucaksız yeşillik seni rahatsız edecek altını merak edeceksin.
Kazacaksın durmadan. Her gördüğünde şaşıracak geçmişini lanetleyeceksin. Her
katman bir öncekinin yansıma olduğunu haykıracak sana. Sen de itaat edeceksin.
Bütün katmanlar bittiğinde doymayacak gözün. Hırsın
kesilmeyecek. Olana da olmayana da rasyonel sebepler uyduracaksın. Bütün evreni
hallaç pamuğu gibi attığında kocaman bir aynaya çarpacaksın. O gün tüm
yaratılanlar şunu haykıracak sana: "Hayır bu bir yansıma!"
Sophos güneşi gördü ve öldü. Daha ötesi yok.
---
Yorumlar
Yorum Gönder