bozulmuş bir hikâye: bilinçaltı, bilinç ve ötesi


bozulmuş bir hikâye: bilinçaltı, bilinç ve ötesi

“bir rüya gördüm.” dedi zeynep. yüzü bembeyazdı. rüya gözünün önünde devam ediyor sanırdınız. Bana bakıyordu ama başka diyarları görüyor gibiydi.
kaşlarını çattı. yüzünü buruşturdu. kekeleyerek “bir rüya gördüm.” diye tekrarladı. kesik kesik birkaç nefes aldı. rüyaya dalıp dalıp çıkıyor gibiydi. rüyası onu bir deniz gibi çekiyordu sanki. boğazına bir şey takılmışçasına hafifçe öksürdü. bu sefer derin bir nefes aldı. devam etti.
“bir rüya gördüm. bilmediğim bir evde yalnızdım. karnım doğumuna gün sayan gebe bir kadının karnı gibiydi. elim karnımın üstünde olduğu halde koltukta oturuyordum. ev oldukça zevkli döşenmişti. çam ormanlarına bakan bir kır eviydi. koltuğum o kadar rahattı ki bulutların üstünde oturuyorum sandım. ama bütün bu güzelliklerin aksine içimde derin bir huzursuzluk vardı. kalbim yerinden fırlayacakmışçasına atıyordu. karnımın git gide daha çok şiştiğini hissediyordum. sonra sancılar başladı. karnım çatlıyordu sanki. bacaklarım kasılmaktan taşlaşmıştı. bütün damarlarımı görebiliyordum. adeta kanım çekiliyordu. o dışarı çıkmak istiyordu ama ben onu istemiyordum. ne işi vardı rahmimde? git diye bağırdım. git seni istemiyorum! kimle tartışıyordum ben?”
zeynep hüngür hüngür ağlıyordu. rüyasını yeniden yaşıyor gibiydi. ara ara sessizce “git” diyordu. elleri ile karnını sıkıyordu bir yandan. usulca yanına yaklaştım. elini tuttum. “burada değil. rahatla.” diyebildim. ağlaması yavaş yavaş kesildi. kafasını kaldırdı. gözleri alev alevdi. gözlerime kilitlendi. duygu ve mimiksiz bir ifadeyle devam etti.
“rahmimde kopan fırtına evde yankılanıyordu adeta. pencereler sarsılmaya başladı. koca kristal avize rüzgar çanı gibi çıngırdayarak sallanıyordu. sonra acı dayanılmaz bir hâl aldı. tiz bir çığlık attım. koltuğun kolçaklarını kopartırcasına sıkıyordum. sonra ılık bir şey hissettim. başımı aşağı çevirdiğimde yerdeki halının, parkenin, nerdeyse tüm zeminin kan içinde olduğunu gördüm. kanıyordum. hem de durmayacak gibi.  kan evin dış kapısına ulaşmıştı nerdeyse. ilginç olan ise; acı kesilmişti. tüm kanım bedenimi terk edince acıdan kurtulmuştum. huzurluydum.”
sırası mıydı bilmiyorum ama bir anda dudaklarımdan döküldü:
“peki ya bebek?”
gözlerini kırptı. sanırım bir süredir bunu yapmıyordu.
“gebeliğim bir bebeğe değilmiş. anlasana.” dedi.
yüzünde ürkütücü bir tebessüm belirdi.
“kan rüyayı bozar.” dedim anlamlandıramadığım o gergin havayı ve gözlerindeki beni korkutan duyguyu bozmak için. böyle çalınmıştı bir zamanlar kulağıma. büyükannem rüya yorumlardı. ama rüyada kan görülmüşse “bozulmuş” der geçerdi.
“bozulmuş. nihayet..” dedi sesi git gide kısılarak ve kollarıma yığılı verdi. bacaklarından aşağı ince şeritler halinde kan akıyordu.
zeynep artık huzurludur. Uzaklarda ama olsun. uyandığı yerden devam ediyor olmalı. bunu unut zeynep. bozulmuş bir hikaye. yorumlama.

30 mart 2019
21:00
ümraniye


Yorumlar